21 Mayıs 2009 Perşembe

In Bruges


Şurada görüp de edindim filmi. Bir çok yönetmenin, kariyerlerinin zirvesindeyken ulaşamadıkları yeteneği; ilk uzun metraj filmiyle Martin McDonagh'da görüyoruz. Yönetmen olarak önünde çok başarılı bir kariyer olacak gibi. Bir de senaryo yönünden geliştirirse kendini; büyük ihtimalle ileride büyük yönetmenlerden biri haline gelecek.

Baştan söylemek lazım gelir ki; film boyunca birbirinden şahane Brugge görüntüleri var. Başrolü Brugge'e vermişler. Bu yönüyle tam bir görsel şaheser. Tabii çok iyi ayarlanmış kamera açıları ve çekim tekniklerinin bunda etkisi büyüktür. Aynı sahneleri Murugadoss çekseydi şöyle ekranı ikiye bölerek falan; büyük ihtimalle beğenilmezdi tabii. Filmde yaratılan atmosfere tamamıyla sadık kalınarak oluşturulan soundtrack seti ile o görsel şaheserin üstüne kaymak eklenmiş. Bir de McDonagh ilk filmi olmasına ramen oyuncuya göre rol biçmek yerine role göre oyuncu biçmiş ve neredeyse hepsini yerli yerine oturtmuş. Karakterler arasındaki asal çatışmalar, diyalogları vesairesi de güzel. Ancak hikayeyi en sevmediğim şekilde bitirmiş; tam anlamıyla kötü bir senarist gibi. En büyük eksi puanı da oradan alıyor işte. Senaryo üzerine çalıştığı, diyalogları titizlikle yazdığı belli oluyor. Tam tıkırında giden senaryoyu böyle kötü bitirmek de acemilik emaresi olsa gerek. Sonuç olarak, ilk filmiyle ödül alan yönetmenler arasına girdi McDonagh işte. Güzel oldu.

2 yorum:

gp maksimov dedi ki...

donup dolasip bi daa bakiorum ve hala filmin finalini nie kotu bitirmis demene anlam veremiyorum bebisim. Harry Waters belki de son zamanlarda gorduum en ii "ethical evil" karakteri. e zaten ole olduunu da final saanesi taclandirio. guzel, guzel...yuklenme cok

madafaka dedi ki...

Karakterler o kadar iyi ki, o filmi izleyen herkes; daha Harry Bruges'e indiği anda filmin sonunu tahmin edebilir. İşte bu yüzden berbat bir sonu var, açık seçik "Ben geliyorum." diyor. Bir de her ne şartta olursa olsun bütün karakterlerini öldüren senarist, kötü senaristtir.