6 Mart 2008 Perşembe

aynaya bakmadan ruj süren kadınlar


Marianne Faithfull İstanbul’daydı; yine... 2002’de Açıkhava’ya geldiğinde, temmuzdu aylardan, sıcak bir günün ‘oh be’lik akşamıydı ama bir başkaydı buluşma. Sizli bizli bir karşılaşmaydı o, Babylon’daki ise ‘sen’e geçme ihtimalini içten içe taşıyan bir ev oturması neredeyse.
Üç günlük seri konserlerinin ikincisi düştü bana. Duydum ki ilk gününde biraz ketummuş, Boğaz havasını çekip Ayasofya’yı koklayınca kikirdeyerek çıktı sahneye. O kadar mesuttu ki, gördükleri için orada bulunanlara teşekkür etti; düşünün yani...

Önce şunu söyledi, sonra buna geçti kısmına girmeyeceğim. Kilo almış, ama tam göğsüne kafayı yaslamalık... Belki üzerindeki siyah elbiseyi de Kapalıçarşı’dan aldı; ceket hep sever... ‘Vagabond Ways’den, hani şu doktora seslenen: “İçiyorum, uyuşturucu da var. Seksi severim, biraz da fazla dolanırım ortalıkta” diye başlayan şarkıdan önce “Değiştim,” dedi, “aynı kadın değilim biliyorum.” Birilerinin ettiği ‘noooo’lar küfür mü iltifat mı bilemedim. “Ben bu yaşıma kadar geleceğimi tahmin etmiyordum ki” dedi sonra da.

Sadece o değil, çok insan bu yaşa geleceğini tahmin etmemiştir. Viski ve sigara kırçılı sesi bugün pek tatlı, ama o kadar ‘junk’a bünye mi dayanırdı Marianne abla!
İki şarkı arası sahnede ruj süren hiç görmemiştim; üstelik aynasız... Aynaya bakmadan ruj sürebilmek için iki dudağı kaç kere boyamak gerekir bilir misiniz? Hem canki, hem düşes olmak lazım en azından.

Hiç yorum yok: